top of page

EPİK TİYATRO

Brecht 'Epik Tiyatro' adını verdiği tiyatrosunda Aristoteles tiyatrosu-Klasik tiyatro anlayışına sistemli karşı çıkışını özdeşleşme (empathy) ve yanılsama (illüsion) alanlarında yapmıştır. Brecht'in dramatik tiyatroda şiddetle karşı çıktığı yanılsamayı Sevda Şener şöyle tanımlamaktadır: "Tiyatroda yanılsama, seyircinin sahnedeki oyunu, oyun değil de gerçekmiş gibi seyretmesi, bir an için seyirci olduğunu unutup sahnedeki olayı yaşamasıdır,". Brecht bu yanılsamayı kırmak ve seyircinin oyuncuyla ve oyunla, oyuncunun da rolüyle özdeşleşmesini önlemek için geliştirdiği yönteme ise yabancılaştırma-etmeni adını vermiştir...

...Geleneksel tiyatroda seyircinin kendini oyunun akışına kaptırarak bilincinden uzaklaştığını ve mantıklı düşünemediğini ileri süren Brecht, bu uzaklaşmayı önlemek ve seyircinin oyun esnasında düşünmesini sağlamak amacıyla, tiyatrosundaki hemen her unsuru bu etmeni gerçekleştirebilmeye yönelik olarak geliştirmiştir....

Aklın ve duygunun birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini ve bölünemeyeceğini savunan Brecht, Epik Tiyatronun amacını duyguları kabartmak değil, incelemek olarak açıklamış ve bunun için Aristoteles'in arınma (catharsis*) kavramına şiddetle karşı çıkmıştır.Brecht bu nedenle tiyatrosunda kişisel tutkuları ve heyecan yaratan durumları değil, düşündürücü toplumsal süreçleri ele almıştır. Brecht, gerçekleştirmeye çalıştığı yabancılaştırma etmeni ile bu süreçlerin değişebilirliklerini seyircinin algılamasını sağlamaya çalışmıştır...

Brecht seyircilere değişim fikrini daha etkili bir şekilde aktarabilmek ve onları bu konuya daha çok yönlendirebilmek için sık sık yabancılaştırma etmenine başvurmuştur. . Yabancılaştırma etmenini "bir olayı ya da karakteri doğallığından, bilinip tanınmışlığından ve akla yatkınlığından sıyırarak seyircide şaşkınlık ve merak uyandıracak bir kılığa sokmak"  şeklinde ilk kez 1936 yılında tanımlayan Brecht, bir şekilde seyircinin duygularından uzaklaşıp her bir olayı kendi içinde düşünüp yorumlamasını istemiştir. Özdemir Nutku, Brecht'in Yabancılaştırma etmenini şu şekilde açıklamaktadır; "Modern toplumlarda yabancılaşma, insana ilişkin anlamların yitirilmişliğidir. Brecht ise 'insana ilişIkin anlamları' bulmak için yabancılaştırma kavramına yönelir; çünkü benimsediği dünya görüşünde insan bilinen bir değer değil, bir inceleme konusudur."

EPİK OYUNCU

Geleneksel tiyatrodaki "oyuncunun rolüyle özdeşleşmesi" kuralına karşı çıkan ve kendi tiyatrosunda böyle bir oyunculuk anlayışından bilinçli olarak uzak duran Brecht, oyuncu rolüyle tek vücut olduğu takdirde, seyircinin oyuna ve o karaktere yabancılaşamayacağıni bellirtmiştir. Brecht seyircinin oyunla özdeşleşmesine o kadar karşıydı ki, Cesaret Ana adlı oyununun bazı bölümlerini. Zürih'te sahnelendikten sonra yazmıştı; çünkü seyirci oradaki temsillerde özellikle anne rolüyle özdeşleşmişti. . Brecht'in oyuncudan istediği şey, bunun tam tersidir. Oyuncu sahnede canlandıracağı karakteri giyinip kendi gerçek kişiliğini sahne dışında bir kenara bırakıp unutmamalı; aksine, sahnedeki performansı sırasında kendisinin o karakterden farklı biri olduğunu seyirciye hissettirmelidir. Bunu yaparken, sözleri göstermeci ve anlatıcı bir tutumla aktarmalıdır; yani olayları kendisinin o anda ilk kez yaşadığını değil, başkasının daha önce yaşadığını ve kendisinin de onları aktardığını göstermelidir. ' 'Brecht buna örnek olarak bir sokak kazasına tanık olan birinin olayı başkalarına anlatırken kendini olayın dışında tutarak aktarmasını örnek vermektedir. İşte bu amaçla oyuncu kendisini rolünden uzak tutmalı ve soyutlamalıdır; rolüyle bütünleşip o rolü taklit etmek yerine, rolünden ayrışmalı ve rolünü göstermelidir; rolüyle tek vücut olmak yerine, iki ayrı vücut olarak kalmalıdır.

Epik oyuncu ayrıca oynadığı karakterin duygularını yansıtmamalı, sadece onun belirli durumlarda göstereceği eğilimleri göstermelidir. Örneğin geleneksel tiyatroda bir cenaze sahnesinde oyuncunun ağlaması gerekirken, epik bir oyunda oyuncu ağlamak yerine, o durumda neler yaşanabileceğini gösterir veya anlatır. Epik oyuncu aynı zamanda, kendisini bu konuma getiren olaylar hakkında seyircinin düşünmesini ve bu durumu yorumlamasını da sağlamaya çalışır. Brecht oyuncunun tüm bunları yapabilmesi için, özellikle oyunun prova aşamasında belirli kurallara uygun çalışmasını önerir. Bunların en önemlisi, oyuncunun 'Ben' zamiriyle kendi yaşıyorrmuş gibi değil, 'O' zamiriyle bir başkası yaşamış gibi rolünü oynamasıdır. Yani oyuncuyu bir anlamda anlatıcı konumuna sokar Brecht; oyuncu, rolündeki olayı yaşayan kişi değil, görüp anlatan kişi olarak çıkar karşımıza.

Epik oyunculuk kavramı içinde Brecht'in üzerinde durduğu bir başka husus, oyuncunun seyirciye dönerek konuşması ve onlara hitap etmesidir. Bu durum, dramatik tiyatroda oyuncuların seyirciyle kendileri arasında dördüncü bir duvar varmış gibi davranarak ve onları yok farz ederek oynamasına karşıdır. Böyle bir anlayışta oyuncu, sahnedeki olayı sanki ilk kez o an yaşıyormuş gibi oynar ve seyirci bu durumu gerçek hayatın kendisi olarak algılar. Oysa Çinli oyuncu Mei Lan-Fang'dan esinlenilen bu yöntemle oyuncu, görünmeyen bu duvarı kaldırır ve seyirci tarafından izlendiğinin farkında olduğunu onlara hissettirir. Sahnedeki olay kesilince ve oyuncular seyirciye dönük konuşunca oyunu seyredenler, izledikleri şeyin gerçeğin kendisi değil, sadece bir aktarımı olduğunu anlayacak ve kendilerini oyunun akışına kaptırmayacaklardır. Bu durum ayrıca seyirciyi olayla ilgili olarak belli bir ölçüde bilinçli kılar. Nitekim Brecht, epik oyunculukla ilgili yazdığı notlarda seyirci-oyuncu ilişkisine şöyle yaklaşmıştır:

       "Oyuncunun seyirciyle böylesine bir göz gözeliği, bu 'Senin önünde sergilediğim kişi şimdi ne yapacak, bak dikkat et!' çağrısı; seyirciye yöneltilen bu 'Gördün mü!' ünlemi; 'Sen bu konuda nasıl düşünüyorsun, bakalım?' sorusu, değişik nüanslarla verilip artistik biçimde ele alındı mı, oyunun tüm katılığı ve ilkelliği ortadan kalkacaktır. Oyuncunun böyle bir tutumdan asla uzaklaşmaması gerekir, çünkü yabancılaştırma etmeninin bir başka tutum içine yerleştirilmesi olanaksızdır."

Brecht yine seyircinin sahneye yabancılaşması aşamasında çeşitli uygulamalara da gitmiştir. Örneğin dekor ve sahne üstündeki eşyalar, bu konuda önemli bir rol oynar. Epik sahnede dekor bütünlüğü yoktur ve dekor, gerçekçi olarak o yeri yansıtmak zorunda değildir.Onun sahnesinde dekor, seyirciyi büyüleyecek, duygularını harekete geçirecek kadar hoş ve güzel olmamalıdır; aksine, sahne boş ve fakir görünerek seyirciyi uyandırmalı ve onun sahnedeki görüntüye kapılmasını önlemelidir.

Seyirci-sahne yabancılaşması bağlamında 'ışıklandırma da önemli bir yer tutar. Işıklar nereden geldiği görülmeyecek şekilde yerleştirilirse, seyirci onu sahnedeki olayın doğal bir parçasıymış gibi görür ve gerçekmiş gibi algılar. Oysa bu geleneksel yaklaşıma karşı çıkan Brecht ışıkların, seyircinin görebileceği bir yere yerleştirilmesini istemektedir. Herhangi bir psikolojik etki için ışıklandırmada tonlamaya gidilmez; ışıklar yalnızca aydınlatmak ve renklendirmek için kullanılır.

Işıklandırmanın seyircinin görebileceği bir yerde olması gerektiği gibi, sahnede duyulan müzik de, seyircinin görebileceği bir yerde bulunan müzisyenlerce çalınmalıdır. Sahnenin bir kenarında bulunan müzisyenleri veya koroyu gören seyirci, bu durum karşısında irkilir, Özellikle koronun şiir ve şarkıları okuyarak oyuna katılması, olayı kesip bölmesi bu açıdan çok önemlidir.

Brecht tüm bunların dışında, yine seyirciye yönelik olarak, sahne arkasında mutlaka tam bir perde kullanmaktadır. Bunu, projektörle o perdeye bazı şeyleri yansıtabilmek ya da bazı belge ve bilgileri oraya asmak için istemektedir. Her bölümün başında o bölüme ait başlığı perdeye yansıtarak; bölümdeki olaylara ait çeşitli türden bilgileri arka planda göstererek ye olayları farklı görüntülerle destekleyerek, projektörleri oyunu daha anlaşılır kılmak ve seyirciyi oyunun o olağanüstü atmosferinden çekip almak için kullanır. Ayrıca, oyun içindeki bu şarkının adını ve sözlerini projektörle arka tarafa yansıtarak, seyircinin bunları görmesini sağlar Brecht.

                                                                                 Makalenin Tamamını Okumak İçin

 

*arınma(catharsis): Sözcük anlamı "arınma, temizlenme". Aristoteles’e göre, seyircinin kendi ile özdeşleşim kurduğu sahnedeki karakter duyguyla başa çıkabildiğinde seyirci de o duygusuyla başa çıkabilmeye başlamaktadır. Sahnede bir oyun seyrederken, oyunun sonunda iyi karakterin kazanmasını istememiz ve kazanması ile rahatlamamız bu kavrama bir örnektir.

© 2018 by ARTOYUN.
 

  • w-facebook
  • Twitter Clean
  • White Google+ Icon
bottom of page