top of page

ABSÜRT TİYATRO

                                                                  Absürd Tiyatronun Mantığı; Bilinçli Mantıksızlıkyatronun Mantığı; Bilinçli Mantıksızlık

Tanrısız insanın yapayalnız ve umarsızlığı ile farklı kültürlere sahip olan insan yığınlarının meydana getirdiği kültürel kaos, 9. ve 20. yüzyıllarda meydana gelen insan doğasını tehdit edici tarihsel olaylarla birlikte absürd hareketin / tiyatronun da filizlenmesine olanak sağlamıştır. Absürd (Uyumsuz) tiyatronun temaları verilerin sosyo-psikolojik boyutlarını yansıtır. Düşünsel tabanını Dünya Savaşları sonrasında oluşan kötümserlik ile Varoluşçu (Egzistansiyalizm) ve Hiççilik (Nihilizm) gibi düşünce dizgelerinin etkisi altında oluşturan Absürd tiyatroda dramatik olan dünya ile insanın karşıtlığıdır.

Absürd tiyatro insanın durumunun anlamsızlığı ile bu duruma mantıksal yaklaşımın yersizliğini ifade eder. Yazarlara göre tiyatronun işlevi, insanın korkularını, kaygılarını. umarsızlığını, yabancılaşmışlık duygusunu, yalnızlığını. bu dünyada bir sürgün oluşunu ve bunlann fark edilmesiyle ortaya çıkan iç dramı dile getirmek olmalıdır.

Absurd tiyatro işlevini yerine getirmek için teknik ve tematik özellikler bağlamında oldukça öznel bir yapıya sahiptir. Başta oyunların yapıları ve konuşma örgüleri olmak üzere görüntüsel düzenekte de yeni anlatım olanaklarına başvurur. Bu tiyatro anlayışına göre eski kurallar aslolan gerçeği saptırmaktan başka bir işe yaramamışlardır. Şöyle ki, gerçek anlamda iletişim yoktur. insan bu dünya üzerinde yapayalnız ve umarsızdır. Akılcı yöntemler çözüm yerine ancak sorun üretebilirler.

Uyumsuzluğu sahnede uyumsuzluk yaratarak yansıtmak Absurd tiyatronun yapısal ilkelerinden biridir. Absurd yazarlar, "insanın durumunun absurdlüğü ancak varlığıyla ifade edilebilir; kurgu da absurd olmalıdır" düşüncesinden hareketle insan ile dünya arasında yaşanan kaosun doğru iletimindeki en uygun yöntemin saçma olanı saçmalayarak, mantık dışı olanı mantıksal sistemlerin dışına çıkarak dile getirmek olduğunu vurgularlar.

ABSÜRD EDEBİYAT VE BECKETT

“Bayan Dew şimdi yeni bir taktik deniyordu. Sunduğu marulu yere bırakıp belli bir uzaklığa çekiliyordu. Böylece marullar ile marulları sunan kişi koyunların usunda birbirinden ayrılacaktı. İsteklerinin bu olduğunu sanıyordu Bayan Dew. Kendisi Aşk olmadığından verdiği şeyle bütünleşemiyordu, belki de işleri karıştıran şey koyunların karanlık bilincindeki Bayan Dew’in marul olmadığı gerçeğiydi. Ama bir koyunun psikolojisi Bayan Dew’in sandığından daha az yalındı ve parkın doğal bir ürünü görüntüsü verilmeye çalışılan marul da, egzotik bir çeşni gibi dürüstçe uzatılandan daha çok başarı sağlamamıştı.”

Samuel Beckett “Murphy”
Çev.: Uğur Ün, Ayrıntı, 1994.

Hayatımızın bir anlamı olduğunu düşünmek, sürekli anlam arayan zihinlerimiz için zorunludur. Bize sorulmadan dünyaya gelmiş olmamız ve kendi verdiğimiz bir kararla değil, başkalarının tercihleriyle yaşama başlamamız, bu anlamı bulmamızı zorlaştırır. Kurduğumuz ilişkilerde, edindiğimiz rütbe ve mevkilerde, ideallerimizde ve sevdiğimiz insanlarda, yaşamın anlamını ararız, halbuki bunların hepsi varoluşla ilgili arayışı kolaylaştıracağı yerde zorlaştırır, neden bugün, burada olduğumuzla ilgili anlamı, maskeler ve görünmez kılar.

Birinci soru, kendi yaşamımızın bir anlamı olup olmadığıdır, ikinci ve daha önemli soru ise genel anlamda yaşamın bir anlamı var mıdır. Düşünürler ve sanatçılar yüzyıllardır bu iki soruya yanıt arayan yapıtlar vermişlerdir. Amaçları yanıt bulmaktan çok, yanıt arayışını – hepimizin yaptığı gibi – anlamlı kılmaktır.

© 2018 by ARTOYUN.
 

  • w-facebook
  • Twitter Clean
  • White Google+ Icon
bottom of page